Yeni bir bilimsel çalışma, otizmin genetik kökenlerini anlamada önemli bir adım atılmasını sağlamıştır. Araştırmacılar, gen aktivitesini düzenleyen genom bölgelerindeki mutasyonların, otizm spektrum bozukluğunun (ASD) gelişiminde belirleyici bir rol oynayabileceğini keşfetmiştir. Bu bulgu, otizmin kalıtsal olmayan genetik nedenlerinin nasıl işlediğini açıklamaya yönelik yeni bir perspektif sunmaktadır.
Kelebek etkisi ve DNA'nın üç boyutlu yapısı
DNA'nın işleyişini anlamak için, onun basit bir doğrusal yapı olmadığını bilmek önemlidir. DNA, promoter adı verilen genetik materyaller içerir ve bu promoterler genleri açıp kapatma görevini üstlenirler. Ancak DNA'nın üç boyutlu bir şekilde bükülmüş ve sarmal yapısı nedeniyle, promoterler DNA dizisinde kendilerinden çok uzakta bulunan genleri kontrol edebilmektedir. Eğer DNA'daki tüm kıvrımlar düzleştirilirse, promoter ve genler birbirinden oldukça uzak konumda olurdu; fakat DNA'nın doğal kıvrımları sayesinde bu unsurlar birbirine yaklaşmaktadır. Bu düzenleyici ilişki, topolojik olarak ilişkili alan (TAD) adı verilen bir birim oluşturur ve otizmin genetik mekanizmasını anlamada kritik bir rol oynar.
Araştırmacılar bu karmaşık yapıyı, fizikteki ünlü 'kelebek etkisi' fenomenine benzetmişlerdir. Kelebek etkisinde, karmaşık bir sistemin başlangıç durumundaki çok küçük bir değişiklik, zaman içinde büyük farklılıklara yol açabilir. Örneğin, bir kelebek kanatlarını çırpması, haftalar sonra millerce uzakta bir kasırgaya neden olabilir. Benzer şekilde, DNA'daki bir promoterdeki ince bir mutasyon, başka yerlerdeki gen ekspresyonu üzerinde büyük etkiler yaratabilir ve otizm riskini artırabilir.
Kodlamayan DNA bölgelerindeki mutasyonların önemi
Otizm oldukça kalıtsaldır ve vakaların yüzde 40 ile 80 arasının aileler aracılığıyla aktarılan genlerle bağlantılı olduğu tahmin edilmektedir. Ancak otizm, DNA'da kendiliğinden ortaya çıkan mutasyonlardan da kaynaklanabilir. Son zamanlarda, bu tür mutasyonlar genomun yaklaşık yüzde 98,5'ini oluşturan DNA'nın 'kodlamayan' bölgelerinde keşfedilmiştir. Bu bölgeler promoterleri içerir ve 'kodlamayan' olarak adlandırılır çünkü genler gibi protein oluşturma talimatları içermezler.
Şimdiye kadar, kodlamayan DNA'daki mutasyonların otizm spektrum bozukluğu olma olasılığını nasıl etkilediği hakkında çok az şey biliniyordu. Bu bilgi boşluğu, araştırmacıları yeni bir çalışma yapılmasına teşvik etmiştir. Cell Genomics dergisinde 26 Ocak'ta yayınlanan bu araştırma, otizmin genetik mekanizmasını açıklamaya yönelik önemli bir katkı sunmaktadır.
Geniş ölçekli genom analizi ve keşfedilen ilişkiler
Çalışma yazarları, otizmli 5.000'den fazla kişinin genomunu, koşulu olmayan ve karşılaştırma grubu olarak görev yapan kardeşlerinin genomlarıyla birlikte analiz etmiştir. Ekip özellikle kalıtsal olmayan mutasyonların varlığını araştırmıştır. Genomun üç boyutlu konfigürasyonunu yakalamak ve otizmle bağlantılı genler etrafında TAD sınırlarını tanımlamak için özel teknikler kullanılmıştır. Bu metodoloji, otizm spektrum bozukluğunun genetik temellerini daha derinlemesine anlamaya olanak sağlamıştır.
Araştırma ekibi, otizm ile TAD ile ilgili gen düzenleme mekanizmaları arasında doğrudan bir ilişki bulmuştur. Özellikle otizmle bağlantılı olduğu bilinen genleri içeren TAD'ler incelenmiştir. Bazen, DNA'nın kodundaki sadece bir 'harfi' veya bazı değiştirmek, daha yüksek otizm olasılığıyla bağlantılı bulunmuştur. Bu bulgular, otizmin genetik mimarisinin ne kadar hassas ve karmaşık olduğunu göstermektedir.
CRISPR teknolojisi ile yapılan doğrulama çalışmaları
İnsan kök hücrelerinde ayrı bir deneyde, araştırmacılar CRISPR gen düzenleme teknolojisini kullanarak belirli TAD promoterlerinde mutasyonlar oluşturmuşlardır. Bu deneysel yaklaşım, teorik bulguların gerçek biyolojik sistemlerde nasıl işlediğini test etme fırsatı sunmuştur. Bir promoterdeki aktiviteyi azaltan tek bir mutasyonun, aynı TAD içindeki otizmle bağlantılı bir genin aktivitesinde değişikliklere yol açabileceğini keşfetmişlerdir.
Bu laboratuvar bulguları, insanlardaki önceki genom analizi bulgularını doğrulamaya yardımcı olmuştur. Protein kodlamayan bölgelerdeki DNA dizisinin sadece tek bir bazının yakındaki genlerin ekspresyonunu etkileyebileceği gösterilmiştir. Bu da genomdaki uzak genlerin genel gen ekspresyon profilini değiştirebilir ve otizm spektrum bozukluğu riskinin artmasına yol açabilir. Böylece, laboratuvar ve genom analizi verileri birbirini desteklemektedir.
Bilim dünyasının değerlendirmesi ve gelecek perspektifi
Araştırmaya dahil olmayan Pennsylvania Üniversitesi'nden Dr. Daniel Rader, bu çalışmayı önemli bir katkı olarak değerlendirmiştir. Rader, bu araştırmanın nadir, kalıtsal olmayan varyasyonların protein kodlayan genomun dışındaki bölgelerde otizm spektrum bozukluğu riskine katkısına ilişkin anlayışımızı genişlettiğini belirtmiştir. Bu değerlendirme, çalışmanın bilim camiasında ne kadar önemli kabul edildiğini göstermektedir.
Sonuç olarak, bu araştırma otizmin genetik nedenlerini anlamada bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Kelebek etkisi benzetmesi aracılığıyla, DNA'daki küçük değişikliklerin nasıl büyük biyolojik sonuçlara yol açabileceği açıklanmıştır. Gelecek araştırmalar, bu bulguları temel alarak otizm spektrum bozukluğunun tedavi ve tanısında yeni yöntemler geliştirmeye yönelik adımlar atabilir. Otizmin genetik mekanizmasının daha iyi anlaşılması, milyonlarca insanın yaşam kalitesini iyileştirmeye katkı sağlayabilir.


