DÜNYA

Kılıç Buğra Kanat’tan ABD’ye Tarihsel Analogi Eleştirisi

ABD’de son dönemde yaşanan ekonomik ve toplumsal gelişmeleri tarihsel referanslar üzerinden analiz etme eğilimini eleştirdi. Kanat, “Bir Zamanlar Amerika” yaklaşımının artık siyasi analizlerin temeline yerleştiğini belirtirken, bu alışkanlığın gerçek sorunları görmeyi zorlaştırdığını vurguladı.

Abone Ol

Amerika Birleşik Devletleri'nde son dönemde yaşanan ekonomik ve toplumsal gelişmeleri tarihsel bağlamda ele aldığı köşe yazısında, ülkenin içine girdiği süreci "düşük yoğunluklu bir tektonik hareketlenme" olarak tanımladı. Kanat, ABD'de yaşanan güncel olayların, geçmişle kurulan benzetmeler ve tarihsel referanslar üzerinden analiz edilmesinin giderek yaygınlaştığını ve bu durumun hem analizlerin doğruluğunu hem de toplumsal algıyı etkilediğini belirtti.

Amerikan sinemasında sıkça rastlanan “Bir zamanlar...” kalıbının artık sadece filmlerde değil, Amerikan siyasetinde de sıkça karşımıza çıkan bir motif haline geldiğini ifade eden Kanat, "Böyle anlarda “Bir Zamanlar Amerika”, bir film klişesinin ötesine geçerek siyasi bir sembol, bir slogan, bir temenni, bir hedef hâline dönüşürken; daha riskli bir biçimde, siyasi analizlerin de temelini oluşturabiliyor. Melankolik milliyetçilik ve fazlasıyla romantize edilmiş geçmiş yerini agresif tarihsel hesaplaşmaları ve aşırıcı hayaletleri uyandırmaya bırakabiliyor” ifadelerine yer verdi.

ÇARPICI 2008 KRİZİ ÖRNEĞİ

Geçmişte yaşanan krizlerin de sıklıkla tarihsel örneklerle yorumlandığını hatırlatan Kanat, 2008 ekonomik krizinin hemen ardından birçok analistin, 1929 Büyük Buhran'la paralellikler kurarak analizler yaptığını aktardı. Bu eğilimin dönemin siyasetçileri üzerinde de etkili olduğunu vurgulayan Kanat, Barack Obama'nın kriz döneminde yaptığı konuşmalarda 1929'a sıkça atıfta bulunduğunu, hatta Obama'nın danışmanlarının ve dönemin Merkez Bankası başkanının uzmanlık alanının da Büyük Buhran olduğuna değindi.

Amerika’da bugün yaşananların da benzer bir eğilimi tetiklediğini ifade eden Kanat, toplumsal kutuplaşma, federal devlete olan güvenin azalması ve yeni bir sosyal mutabakatın kurulamamasının ülkeyi ciddi bir eşikte bıraktığını kaydetti Kanat, bu durumu şöyle özetledi: “Önceleri adı konulamayan bir “yeni Amerika” olduğu sanılan bu dönem, sonrasında yeni bir sosyal mutabakat olmadığı fark edilince “birleşik devletlerin bölünmüş hali” olarak anılmaya başladı. Bu sırada akademisyeninden siyasetçisine, gazetecisinden analistine kadar hemen herkes bu durumun sonuçlarının ne olacağı konusunda bir şeyler söylüyor. Kimilerine göre Amerika, yaratıcı bir yıkım sürecinde; kimilerine göre ise yaşananlar, emperyal anlamda bir küresel güç olarak Amerika’nın sonunu işaret ediyor. En temkinliler ise hâlâ “henüz bir şey söylemek için erken."

'1930’LARDA TİCARİ KORUMACILIK ÇABALARI AKLA GELİYOR!

Yazısında son haftalarda ABD gündeminde yer bulan ticaret savaşları, ekonomik korumacılık ve Çin’le yaşanan gerilimlere de yer veren Kanat, Trump döneminde başlayan ve bugün yeniden gündeme gelen bu uygulamaların, tarihsel referanslarla meşrulaştırılmaya çalışıldığına dikkat çekti. Yazar, Beyaz Saray'da Başkan McKinley’nin portresinin asılması gibi sembolik hamlelerin bu yaklaşımı gösterdiğini belirtti.

Bu tarihsel göndermelerin yanıltıcı olabileceği konusunda uyaran Kanat, “Ekonomik korumacılık ve tarife savaşları dendi mi olaydan kaygı duyanlar için tarihsel paralellik olarak en çok 1930’larda uygulanan ticari korumacılık çabaları akla geliyor” diye yazdı.

Geçtiğimiz hafta ABD genelinde düzenlenen “No Kings Day” protestoları da değinen Kanat, protestolar sırasında yaşanan kutuplaşmanın, Amerika’nın iç savaş döneminden bu yana sıkça tekrar eden bir olgu olduğunu hatırlattı. Ancak bu kez yaşananların 1970’lerin protestolarıyla kıyaslandığını belirten yazar, bu tür tarihsel analojilerin meseleyi açıklamaktan çok karmaşıklaştırdığına dikkat çekti.

Trump yanlıları için bu protestolar "Amerika'dan nefret edenlerin eylemleri" olarak görülürken, muhalefet cephesindekiler bu süreci bir tür "siyasi uyanış" olarak yorumluyor. Kanat, bu karşıt görüşlerin tarihsel referanslarla meşrulaştırılmaya çalışılmasının, toplumsal fay hatlarını daha da derinleştirdiğini ifade ediyor.

TARİH KAFİYELİ KONUŞUR, AMA TEKRAR ETMEZ

Yazının sonunda, Kanat, Amerikalı yazara atfedilen meşhur bir sözü hatırlatıyor: “Tarih çoğu kez kendini tekrar etmiyor sadece kafiyeli de konuşabiliyor.” Bu bağlamda, ABD’nin bugün yaşadığı dönüşümün sadece geçmişle kıyaslanarak anlaşılmasının mümkün olmadığını belirten yazar, hem ekonomik hem de toplumsal sorunların çok katmanlı ve yeni dinamiklere sahip olduğunu vurguladı

Yalnızca 1929 Buhranı ya da 1970’ler örnekleriyle analiz yapılmasının yetersiz olduğunu belirten Kanat, “Seçmeni 1929 Buhranı ile korkutmak ya da ticaret zaferleri ile umutlandırmak, mevcut koşullarda yaşananları hem iktidar hem muhalefet açısından fazlasıyla basitleştirmekten öteye geçemiyor,” diyerek hem siyasi hem de entelektüel çevrelere daha derinlikli analiz çağrısında bulundu.